Gaye-i Hayal-2

1564 14.06.2014
İndirİndirmek içi sağ tıklayarak "Bağlantıyı Farklı Kaydet" menüsüne tıklayınız

NOTLARIN ORJİNAL HALİ İÇİN TIKLAYINIZ

 

·         Özlem duyacağı bir hedefi olmamak

·         Mutsuzluğun kaynağı

·         Mazisi olmayanın gaye-i hayali olmaz.

·         Gaye-i hayali olmayan şimdiki zamanda yaşar.

 

v  Duymamayı duymak

v  Düşüncesizi düşünmek

v  Olmak istediklerini şimdi olmak

v  Nerede olduğunu belirleyen

v  Gaye-i  hayali olmayan mutlu olup olmadığını bilemez

v  Gaye-i hayali olmayanlar öldükten sonra nasıl istediklerini de bilmiyorlar

 

ü  İstediklerinle değil, yaptılarınla, sen sensin.

ü  Alarak değil vererek mutluluk var.

ü  Kirimi ve ıslaklığımı aldığı için yüzüme sürerim havluyu (havlu gibi)

ü  Bildiklerimle değil anlattıklarımla, anlattıklarımla değil yaptıklarımla, yaptılarımla değil gördüklerimle, duyduklarımla değil işittiklerimle, anladıklarımla değil kalbe indirdiklerimle...

 

·         Gaye-i hayalim eylemsel hali  è ilim netice değil, kıble değil, 23 sene sadakate, adalete, enfüsi yapıya hizmet edendir.

 

·         Hayal değil gaye-i hayal ile, okuduklarımla değil yaşadıklarımla, özlem duyacağım olmaması sıkıntılarımla... bunları meydana getiren ve ortadan kaldıran gaye-i hayaldir.

 

 

·         Gaye-i hayal olmamasının bedeli çok ağırdır ; sıkıntının menbaıdır.

 

Gaye-i hayal olmazsa:

lafızperestlik bir hastalıktır, fakat bilinmez ki hastalıktır... Muhakemat ( 88 )

güzel konuşmak : konuşmanın içine yalan koymamaktır. Hz. Ebubekir

hayale cevelan ve şaşaa vermeli, fakat hakikatı incitmemek ve ağır gelmemek ve hakikata misal olmak ve hakikattan istimdad etmek şartıyla gerektir. Muhakemat ( 88 )

 

 

S- Zindan-ı atalete düştüğümüzün sebebi nedir?

C- Hayat bir faaliyet ve harekettir. Şevk ise matiyyesidir. İşte himmetiniz şevke binip mübareze-i hayat meydanına çıktığı vakit, en evvel düşman-ı şedid olan yeis rast gelir. Kuvve-i maneviyesini kırar. Siz o düşmana karşı لاَ تَقْنَطُوا  kılıncını istimal ediniz. Münazarat ( 95 )

bir adamın kıymeti, himmeti nisbetindedir. Kimin himmeti milleti ise, o kimse tek başıyla küçük bir millettir. Tarihçe-i Hayat ( 99 )

                 İKİNCİ KELİME ki; müddet-i hayatımda tecrübelerimle fikrimde tevellüd eden şudur:

                Yeis en dehşetli bir hastalıktır ki, Âlem-i İslâm'ın kalbine girmiş. İşte o yeistir ki bizi öldürmüş gibi, garbda bir-iki milyonluk küçük bir devlet, şarkta yirmi milyon Müslümanları kendine hizmetkâr ve vatanlarını müstemleke hükmüne getirmiş. Hem o yeistir ki, yüksek ahlâkımızı öldürmüş, menfaat-ı umumiyeyi bırakıp menfaat-ı şahsiyeye nazarımızı hasrettirmiş. Hem o yeistir ki, kuvve-i maneviyemizi kırmış. Az bir kuvvetle, imandan gelen kuvve-i maneviye ile şarktan garba kadar istilâ ettiği halde; o kuvve-i maneviye-i hârika, me'yusiyetle kırıldığı için, zalim ecnebiler dörtyüz seneden beri üçyüz milyon Müslümanı kendilerine esir etmiş. Hattâ bu yeis ile başkasının lâkaydlığını ve füturunu kendi tenbelliğine özür zannedip "Neme lâzım" der, "Herkes benim gibi berbaddır" diye şehamet-i imaniyeyi terkedip hizmet-i İslâmiyeyi yapmıyor. Madem bu derece bu hastalık bize bu zulmü etmiş, bizi öldürüyor; biz de o katilimizden kısasımızı alıp öldüreceğiz. لاَ تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِ kılıncı ile o yeisin başını parçalayacağız. مَا لاَ يُدْرَكُ كُلُّهُ لاَ يُتْرَكُ كُلُّهُ hadîsinin hakikatıyla belini kıracağız inşâallah.

Hutbe-i Şamiye ( 43 - 44 )

Aziz ve muhterem kardeşim, 

 

İslamın her derdine razı olduğunu söylüyorsun.Bu müjdenle bize aşk ve şevk veriyorsun. O halde dinle: 

Vazifen; dikenler arasında güller toplayacaksın. Ayağın çıplaktır batacak, elin çıplaktır kanayacak… 

Buna sevineceksin. 

 

Firavun kucağında büyüyen çocuk Musaları safına alacaksın. Aldığın için dövecekler, konuştuğun için zindana atacaklar… 

Sevineceksin… 

 

Çöllere sürülsen kanınla ağaç yetiştireceksin. Kutuplara sürülsen ısınla sebze yetiştireceksin. Yeşilliği sevmeyen olacak yakacaklar, yıkacaklar. 

Sen bunu sabırla seyredeceksin. 

 

Karanlık zindanlara sokarlarsa ışık ,paslı vicdanları görürsen ümit , imkansız kalplere rastlarsan nur vereceksin. Sen verdiğin için şuç , sen getirdiği için ceza, sen konuştuğun için mahkum olacaksın. 

Ve buna şükredeceksin. 

 

Anadan , yardan, serden ayrılacaksın.Candan gönül Kuran’a sarılacaksın. Damla iken deniz , nefes iken tayfun olacaksın. Derdini yazmak için derini kağıt , kanını mürekkep edeceksin. Kimse ile görüştürmezlerse mecnun olup çöllere düşeceksin. Leyla arar gibi nur arıyanları bulacaksın.

Bulamazsan üzülmeyeceksin. 

 

Makamlar servetler, verilse de nefsini unutmayacaksın. 

Yalan , iftira , çamur fırtına tutulursan hissiyatını terk edeceksin… 

Önüne demirlerden sert koyarlarsa dişinle deleceksin. Dağları toptan oymak gerekirse iğne ile oyacaksın. 


Unutma! 


Nerede olursan ol, küfrün ve cehlin ta temelini çürüteceksin. 

Bir gün Kur’an etrafındaki surların yıkıldığını görürsen hemen kemiklerini taş, etlerin harç , kanında su edeceksin. 

Etrafına ilimden, irfandan, faziletten, ahlaktan, kaleler dikeceksin , kaleler fedai olacaksın. 

 

Bu mektubu okuyana mesnevi’yi okuyan Yunus Emre gibi uzun olmuş 

diyeceksin. Onun ‘Ete kemiğe büründüm, Yunus Emre göründüm’ değişi gibi 

sen de , ne lüzumu vardı uzun uzun saymaya, kısaca Kuran talebesi 

olacaksın deseydin yeterdi diyeceksin. 

 

Haklısın, zira İslam yoluna giren bilir ki bu yol kıldan ince kılıçtan keskindir.
Her kişinin değil, er kişinin yoludur. 

 

Seni bütün ruhu canımla kucaklar , gözlerinden öper, dualarına mukabele eder, Allah’ın rızası dairesinde buluşmak üzere, mektubuma son verirken, dalalete düşen din kardeşlerimin kısa bir zaman da sizin gibi hidayete ermelerini Cenab-ı Vacibül Vücud Hazreti Allah ‘tan niyaz ederim.

 

Zübeyir Gündüzalp

 

Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır.

İnsanları canlandıran emeldir, öldüren yeistir.

Âyâ görmüyor musun ki, bir adamın cüz'î bir emirden me'yus olması ve vehmî bir emelden ümidi kesilmesi ve ehemmiyetsiz bir işten inkisar-ı hayale uğraması sebebiyle tatlı hayaller ona acılaşıyor, şirin vaziyetler onu tazib ediyor, dünya ona dar geliyor, zindan oluyor. Halbuki senin şeametinle, kalbinin en derin köşelerinde ve ruhunun tâ esasında dalalet darbesini yiyen ve o dalalet cihetiyle bütün emelleri inkıtaa uğrayan ve bütün elemleri ondan neş'et eden bir bîçare insana hangi saadeti temin ediyorsun? Acaba zâil, yalancı bir cennette cismi bulunan ve kalbi, ruhu cehennemde azab çeken bir insana mes'ud denilebilir mi? İşte sen bîçare beşeri böyle baştan çıkardın, yalancı bir cennet içinde cehennemî bir azab çektiriyorsun.

Lem'alar ( 115 - 116 )

ÜÇÜNCÜ MES'ELE: Hikmet ve akıl ile halledilmeyen bir mes'ele-i mühimme.

كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِى شَاْنٍ ٭ فَعَّالٌ لِمَا يُرِيدُ

                 Sual: Kâinattaki mütemadiyen şu hayret-engiz faaliyetin sırrı ve hikmeti nedir? Neden şu durmayanlar durmuyorlar, daima dönüp tazeleniyorlar?

                 Elcevab: Şu hikmetin izahı bin sahife ister. Öyle ise izahını bırakıp gayet muhtasar bir icmalini iki sahifeye sığıştıracağız.

                İşte nasılki bir şahıs, bir vazife-i fıtriyeyi veyahut bir vazife-i içtimaiyeyi yapsa ve o vazife için hararetli bir surette çalışsa; elbette ona dikkat eden anlar ki, o vazifeyi ona gördüren iki şeydir:

                 Birisi: Vazifeye terettüb eden maslahatlar, semereler, faidelerdir ki; ona "ille-i gaiye" denilir.

                 İkincisi: Bir muhabbet, bir iştiyak, bir lezzet vardır ki: Hararetle o vazifeyi yaptırıyor ki, ona "dâî ve muktezi" tabir edilir.

                Meselâ: Yemek yemek, iştihadan gelen bir lezzet, bir iştiyaktır ki, onu yemeğe sevkeder. Sonra da yemeğin neticesi, vücudu beslemektir; hayatı idame etmektir.

                Öyle de: وَلِلّٰهِ الْمَثَلُ اْلاَعْلَى şu kâinattaki dehşet-engiz ve hayret-nüma hadsiz faaliyet, iki kısım esma-i İlahiyeye istinad ederek iki hikmet-i vâsia içindir ki, herbir hikmeti de nihayetsizdir:

                 Birincisi: Cenab-ı Hakk'ın esma-i hüsnasının hadd ü hesaba gelmez enva'-ı tecelliyatı var. Mahlukatın tenevvüleri, o tecelliyatın tenevvüünden geliyor. O esma ise, daimî bir surette tezahür isterler. Yani, nakışlarını göstermek isterler. Yani nakışlarının âyinelerinde cilve-i cemallerini görmek ve göstermek isterler. Yani, kâinat kitabını ve mevcudat mektubatını ânen fe-ânen tazelendirmek isterler. Yani, yeniden yeniye manidar yazmak ve her bir mektubu, Zât-ı Mukaddes ve Müsemma-yı Akdes ile beraber, bütün zîşuurların nazar-ı mütalaasına göstermek ve okutturmak iktiza ederler.

                 İkinci sebeb ve hikmet: Nasılki mahlukattaki faaliyet bir iştiha, bir iştiyak, bir lezzetten geliyor. Ve hattâ herbir faaliyette kat'iyyen lezzet vardır; belki herbir faaliyet, bir nevi lezzettir. Öyle de Vâcib-ül Vücud'a lâyık bir tarzda ve istiğna-i zâtîsine ve gına-i mutlakına muvafık bir surette ve kemal-i mutlakına münasib bir şekilde hadsiz bir şefkat-i mukaddese ve hadsiz bir muhabbet-i mukaddese var. Ve o şefkat-i mukaddese ve o muhabbet-i mukaddeseden gelen hadsiz bir şevk-i mukaddes var. Ve o şevk-i mukaddesten gelen hadsiz bir sürur-u mukaddes var. Ve o sürur-u mukaddesten gelen -tabir caiz ise- hadsiz bir lezzet-i mukaddese var. Hem o lezzet-i mukaddeseden gelen hadsiz terahhumdan, mahlukatın faaliyet-i kudret içinde ve istidadları kuvveden fiile çıkmasından ve tekemmül etmesinden neş'et eden memnuniyetlerinden ve kemallerinden gelen ve Zât-ı Rahman-ı Rahîm'e ait -tabir caiz ise- hadsiz memnuniyet-i mukaddese ve hadsiz iftihar-ı mukaddes vardır ki, hadsiz bir surette, hadsiz bir faaliyeti iktiza ediyor.

                İşte şu hikmet-i dakikayı felsefe ve fen ve hikmet bilmediği içindir ki, şuursuz tabiatı ve kör tesadüfü ve camid esbabı; şu gayet derecede alîmane, hakîmane, basîrane faaliyete karıştırmışlar, dalalet zulümatına düşüp nur-u hakikatı bulamamışlar.

Mektubat ( 86 - 87 )

 

Ömürlerini bu ulvi Hizmette vakfedenlerin Ruhlarına Rahmet-i İlahi öyle ilahi lezzet,öyle ilahi zevk ve şevk veriyorki :

Bu mazhariyete erişenler artık başkabir ücret ve zevk aramaya kendilerinde ihtiyaç hisetmiyorlar.Şu muvakkat dünyada Rıza-i ilahi uğrunda imana Hizmet aşkının tevlid ettiği bu manevi zevkten başka bir zevk tanımıyorlar; hem tanımak da istemiyorlar.

Gayr-i münteşir.

Yorumlar

Yorum Yap
  • 01:05:21
    İman.Bast-ı zaman.Hastalık.Şialar ve Vehabiler.Zahir aldatmasın.Ölüm dert değil… 3468 17.02.2017
  • 01:09:27
    ENDİŞE- 1 2885 29.12.2016
  • 01:07:24
    SİRAYET 1 8568 09.09.2016
  • 01:38:44
    DİRAYET -1 ---Bu kadar okuyorum,gayret ediyorum yine niye olmuyor..? 3366 09.09.2016
  • 01:14:45
    MÜNKER & NEKİR & KABİR 1..(2013 tarihli derstir) 4324 04.07.2016