Nefsin Alt Yapıları

3738 23.04.2015
İndir
yarısından sonra toplu sohbet bayan erkek karışık olur mu konusu işleniyor.
 

Nefs-i emmareme bir sille-i te'dib:

  • Ey fahre meftun, 
  • şöhrete mübtela, 
  • medhe düşkün, 
  • hodbinlikte bîhemta 

                                                sersem nefsim! 

  Eğer binler meyve veren incirin menşei olan küçücük bir çekirdeği ve yüz salkım ona takılan üzümün siyah kurucuk çubuğu; bütün o meyveleri, o salkımları kendi hünerleri olduğu ve onlardan istifade edenler o çubuğa, o çekirdeğe medh ve hürmet etmek lâzım olduğu, hak bir dava ise; senin dahi sana yüklenen nimetler için fahre, gurura belki bir hakkın var. Halbuki sen, daim zemme müstehaksın. Zira o çekirdek ve o çubuk gibi değilsin. Senin bir cüz'-i ihtiyarın bulunmakla, o nimetlerin kıymetlerini fahrin ile tenkis ediyorsun, gururunla tahrib ediyorsun ve küfranınla ibtal ediyorsun ve temellükle gasbediyorsun. Senin vazifen fahr değil, şükürdür. Sana lâyık olan şöhret değil, tevazudur, hacalettir. Senin hakkın medih değil istiğfardır, nedamettir. Senin kemalin hodbinlik değil, hüdabinliktedir.

Evet sen benim cismimde, âlemdeki tabiata benzersin. İkiniz, hayrı kabul etmek, şerre merci olmak için yaratılmışsınız. Yani fâil ve masdar değilsiniz, belki münfail ve mahalsiniz. Yalnız bir tesiriniz var: O da hayr-ı mutlaktan gelen hayrı, güzel bir surette kabul etmemenizden şerre sebeb olmanızdır. Hem siz birer perde yaratılmışsınız. Tâ güzelliği görülmeyen zahirî çirkinlikler size isnad edilip, Zât-ı Mukaddese-i İlahiyenin tenzihine vesile olasınız. Halbuki bütün bütün vazife-i fıtratınıza zıd bir suret giymişsiniz. Kabiliyetsizliğinizden hayrı şerre kalbettiğiniz halde, Hâlıkınızla güya iştirak edersiniz. Demek nefisperest, tabiatperest gayet ahmak, gayet zalimdir.

Hem deme ki: "Ben mazharım. Güzele mazhar ise, güzelleşir." Zira, temessül etmediğinden mazhar değil, memer olursun.

Hem deme ki: "Halk içinde ben intihab edildim. Bu meyveler benim ile gösteriliyor. Demek bir meziyetim var." Hâyır, hâşâ! Belki herkesten evvel sana verildi; çünki herkesten ziyade sen müflis ve muhtaç ve müteellim olduğundan en evvel senin eline verildi. {(Haşiye): Hakikaten ben de bu münazarada Yeni Said, nefsini bu derece ilzam ve iskât etmesini çok beğendim ve "Bin Bârekâllah" dedim.}

 

Sözler ( 230 - 231 )

 

 İkinci Fıkra: Sen ey mağrur nefsim! Üzüm ağacına benzersin. Fahrlenme! Salkımları o ağaç kendi takmamış, başkası onları ona takmış.

Üçüncü Fıkra: Sen ey riyakâr nefsim! "Dine hizmet ettim" diye gururlanma. اِنَّ اللّهَ لَيُؤَيِّدُ هذَا الدِّينَ بِالرَّجُلِ الْفَاجِرِ sırrınca: Müzekkâ olmadığın için, belki sen kendini o recül-i fâcir bilmelisin.

 

Hizmetini, ubudiyetini;

·         geçen nimetlerin şükrü

·         ve vazife-i fıtrat

·         ve fariza-i hilkat

·         ve netice-i san'at

bil, ucb ve riyadan kurtul!.

Sözler ( 473 )

 

               

 Üçüncü Sebeb:

  • ·         Hırs-ı şöhret,
  • ·         hubb-u câh,
  • ·         makam sahibi olmak,
  • ·         emsaline tefevvuk etmek

gibi hisler

·         ve insanlara iyi görünmek,

·         tasannu'kârane haddinden fazla kendine ehemmiyet verdirmek

·         ve tekellüfkârane lâyık olmadığı yüksek makamlarda görünmek

 tarzını takınmak ile riya eder.

 

Risale-i Nur şakirdleri ene'yi nahnü'ye tebdil ettikleri, yani

  • ·         enaniyeti bırakıp, Risale-i Nur dairesinin şahs-ı manevîsinin hesabına çalışması,
  • ·         ben yerine biz demeleri
  • ·         ve ehl-i tarîkatın "fena fi-ş şeyh" ve "fena fi-r resul" ve nefs-i emmareyi öldürmek gibi riyadan kurtaran vasıtaların bu zamanda birisi de "fena fi-l ihvan" yani şahsiyetini kardeşlerinin şahs-ı manevîsi içinde eritip öyle davrandığı için,

inşâallah ehl-i hakikatın riyadan kurtulmaları gibi, bu sır ile onlar da kurtulurlar.

Kastamonu Lahikası ( 184 - 185 )

 

 

Ey şan ve şerefi, nam ve şöhreti isteyen adam! Gel, o dersi benden al. Şöhret ayn-ı riyadır ve kalbi öldüren zehirli bir baldır. Ve insanı insanlara abd ve köle yapar. O bela ve musibete düşersen اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ de, o beladan kurtul...

Mesnevi-i Nuriye ( 83 )

 

Teveccüh-ü nâs istenilmez, belki verilir. Verilse de onunla hoşlanılmaz. Hoşlansa ihlası kaybeder, riyaya girer. Şan ü şeref arzusuyla teveccüh-ü nâs ise; ücret ve mükâfat değil, belki ihlassızlık yüzünden gelen bir itab ve bir mücazattır. Evet amel-i sâlihin hayatı olan ihlasın zararına teveccüh-ü nâs ve şan ü şeref, kabir kapısına kadar muvakkat olan bir lezzet-i cüz'iyeye mukabil, kabrin öbür tarafında azab-ı kabir gibi nâhoş bir şekil aldığından; teveccüh-ü nâsı arzu etmek değil, belki ondan ürkmek ve kaçmak lâzımdır. Şöhretperestlerin ve şan ü şeref peşinde koşanların kulakları çınlasın.

 

Lem'alar ( 149 )

 

İhlası kıran ikinci mani:

·         Hubb-u câhtan gelen şöhretperestlik saikasıyla

·         ve şan ü şeref perdesi altında teveccüh-ü âmmeyi kazanmak,

·         nazar-ı dikkati kendine celbetmekle enaniyeti okşamak

·         ve nefs-i emmareye bir makam vermektir ki,

en mühim bir maraz-ı ruhî olduğu gibi

"şirk-i hafî" tabir edilen riyakârlığa, hodfüruşluğa kapı açar,

ihlası zedeler.

 

Lem'alar ( 165 )

Yorumlar

Yorum Yap
y.a

Selamun aleyküm abi okulda öğretmenlik yapıyorum sınıflarda kız erkek karışık, elimden geldiğince Risale-i nurlar'dan okuyorum bunun hükmüde yine harammıdır haram ise ne yapmam uygun olur?

25.04.2015
  • 00:41:47
    KEŞİF KERAMET ARAMAMAK! 154 26.09.2024
  • 00:36:40
    BİRBİRİNİZİN KUSURUNA BAKMAMAK AFFETMEK! | MÜHİM PARÇALAR -13 395 21.09.2024
  • 00:43:36
    MÜNAKAŞA ETMEYİN! | MÜHİM PARÇALAR -10 108 21.09.2024
  • 00:59:08
    BÜYÜK DAVA TAŞI! | Hasan Yenidere 178 21.09.2024
  • 00:51:19
    SÖZ DİNLEMEZ BİR NEFİS | İptal-i His (3.bölüm) 548 29.12.2023