Kendini Peygamberlerin Sıfatlarıyla İnşa Et

1681 19.12.2014
İndirİndirmek içi sağ tıklayarak "Bağlantıyı Farklı Kaydet" menüsüne tıklayınız

NUR-U MUHAMMED...

Kendini-peygamberlerin-sıfatlarıyla-inşa-et

Peygamberlerin kıssaları benden geçti onlar bendir diyebilirmisin ?

İnsan kainatın çekirdeği ya...
Hakikat-ı muhammediye cihetiyle herbir insan Nur-u Muhammedinin timsali var..

Ayna ya misal ruhtur...
güneş Nur-u Muhammedi
aynadaki güneş benim enem

burdaki güneş itibariyle Nur-u muhammediyim..

aynısı değilim gayriside değilim..buna ne ayn nede gayr denilir...

Bu hakikat-i Muhammediye cihetiyle herbir insan kainatın çekirdeği aslisidir..

Nur-u Muhammedi kainatın çekirdeğidir..

Nur-u Muhammedi hiçbir şey yokken..Allah murad etti kainatı yaratmaya bir bütünü bir yerde görmek istedi Ehad ..çekirdek.

O çekirdeğin adı Nur-u Muhammedidir..

ayrıca bu Nur'u taşıdığı için Ahmede Muhammed de denmiş...

Ahmed beşerdir peygamberdir Resül dür..Nur-u Muhammed Ahmedde bulunduğu için Muhammedde denmiş...Muhammed Ahmedde temessül etti..

çünkü ilk iman eden kendisidir..ben peygamberim diyen kendisidir..La ilahe illallah muhammeden resülullah diyen kendisidir..

çünkü o miraç hadisesinde bütün kainatın çekirdeğini ve tezgahını göstermek için çıkarttı..

   İşte Sâni'-i Mevcudat, bütün mevcudatta intişar eden tecelli-i muhabbetin bütün enva'ını bir noktada, bir âyinede görmek ve bütün enva'-ı cemalini, ehadiyet sırrıyla göstermek için; şecere-i hilkatten bir meyve-i münevver derecesinde ve kalbi, o şecerenin hakaik-i esasiyesini istiab edecek bir çekirdek hükmünde olan bir zâtı, o mebde'-i evvel olan çekirdekten, tâ münteha olan meyveye kadar bir hayt-ı ittisal hükmünde olan bir Mi'rac ile, o ferdin kâinat namına mahbubiyetini göstermek ve huzuruna celbetmek ve rü'yet-i cemaline müşerref etmek ve ondaki halet-i kudsiyeyi başkasına sirayet ettirmek için kelâmıyla taltif edip, fermanıyla tavzif etmektir.
Sözler - 573

Nur-u Muhammedi kainatın çekirdeği aslisidir...

Çekirdeği düşünün toprağa girdi ..ağaç oldu meyve verdi..bu sensin...

ağacı düşünün 7 dalı var insanlık yedibin sene ya...işte o ağaçtaki meyve sensin...bu meyvede çekirdek yokmu...ilk çekirdekle senin yani ağaçtaki meyve sensin ya o meyvedeki çekirdeği düşün...ilk çekirdekle sendeki çekirdek bir değildir...

ama değil de değildir..ne ayn'dır ne gayr'dır..ama bütün hasiyetinede sahip....

mesela aynaya ben baksam benim simam gözükür ...duygularım hislerim fikirlerim gözükmez..

Ama Nur böyle değil ..aynaya güneş gözükse aynanın ışığı var ısısı var yedi rengi var tipi var..

insan sonra ben bu aynada yansıyan güneşi karanlık bir odaya yansıtsam bu aynadaki güneş karanlık odaya yansır..

demek ki nurani şeylerin akisleride nuranidir..kesiflerin akisleride kesiftir...

ben kesifim aynadaki görüntümde kesiftir...ben aynadan karanlık odaya yansımam...

dolayısiyle biz Nur-u Muhammedinin akisleriyiz yansımalarıyız..

temessülatıyız..meyve insan ..meyvenin içindeki çekirdek ne ayn'dır ne gayr'dır..sensin...

bu meyve sensin ama meyvenin içinde bir çekirdek var ..sende bi taraf var...bu tarafın itibariyle sen ağaçtan öncesin...

Hattâ mü'min olan bir insanın dünyanın kuruluşundan sonuna kadar uzanan manevî bir ömrü vardır. Ve insanın bu manevî ömrü ezelden ebede uzanan bir hayatın nurundan meded ve yardım alır.
Şualar - 756

Demek mü'min olan bir insan...bildiğin zaman ezelden başlar..bu evvel çekirdeğe taşınıyorsun..bu meyvedeki halinle çekirdeğini fark edersen kökteki çekirdeğe taşınıyorsun..

çekirdekte buradasın artık...meyvede sadece beşeriyet itibariyle bulunuyorsun...ama hakikatın bu çekirdek..

Üstad hz'leri bunu şualar..218de söyle buyuruyor...

   Hem madem gözümüzle görüyoruz ve aklımızla anlıyoruz ki; insan şu kâinat ağacının en son ve en cem'iyetli meyvesi ve hakikat-ı Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm cihetiyle çekirdek-i aslîsi
Şualar - 218

Bu çekirdeğe taşındıkmı ...taşındık , bu çekirdekten ağaç çıkmadımı ..çıktı..ağacın dalları yedi tane dal vardı...yedi asır..her asırda peygamberler yaşadı ve o peygamberler bu ağacın ecza ve efradı değilmi..evet...

dolayısı ile işte ben kendimi ne kadar şuurlu çekirdekte farz edersem..ağaçta meydana gelen herşeyi ben kendimde hissederim..o zaman nuh benim diyebilirsin..yani nuh as daki haller bende cereyan etmiştir...şuurum ıttıla nispetinde ben onu fark ederim...isa benim musa benim der..ben diyebilir..

   Bu kâinat, o sır ile; değil yalnız tecezzi kabul etmez bir külldür; belki mahiyetçe, inkısam ve iştiraki ve tecezzisi imkânsız ve müteaddid elleri kabul etmez bir küllî hükmüne geçtiğinden; ondaki herbir cüz', bir cüz'î ve bir ferdî hükmünde; ve o küll dahi, bir küllî hükmünde olduğundan, hiçbir cihetle iştirakin imkânı olmuyor. Bu İsm-i Ferd'in cilve-i a'zamı; hakikat-ı tevhidi, bu sırr-ı ehadiyetle bedahet derecesinde isbat ediyor.
Lemalar - 325

   Hilkat şeceresinin semeresi insandır. Malûmdur ki, semere bütün eczanın en ekmeli ve kökten en uzağı olduğu için bütün eczanın hâsiyetlerini, meziyetlerini hâvidir. Ve keza hilkat-i âlemin ille-i gaiye hükmünde olan çekirdeği yine insandır.
Mesnevi-i Nuriye - 117

Evet seni yaratan, bütün nev'-i insanı yaratan zât olduğunu, bilbedahe senin yüzündeki sikkesi gösteriyor. Çünki mahiyet-i insaniye birdir, inkısamı gayr-ı mümkündür. Hem hayat vasıtasıyla ecza-yı kâinat onun efradı hükmüne ve kâinat ise, nev'i hükmüne geçer; sikke-i ehadiyeti mecmuunda gösterdiği gibi, herbir cüz'de dahi o sikke-i ehadiyeti ve hâtem-i samediyeti göstererek şirk ve iştiraki her cihetle tardeder.

Lemalar - 338

Hayat vasıtasıyla kainatın bütünü bende cereyan ediyor..ağaçta olan herşey çekirdeğinde zaten vardı...bu çekirdek hakikat noktasında bende de varmı ..var.
ama bilfiil değil..çekirdeğin adı bilkuvve..ağaca bilfiil..dolayisiyle bilkuvve olarak ağaçta ne varsa bende vardır..ağaçtan maksat şecerey-i hilkat peygamber kıssaları...  

Herbir âyetin müteaddid manaları vardır. Hem herbir mana küllîdir. Her asırda efradı bulunur.
Şualar - 268

Süleyman as kıssası , isa as bunlar ayet değilmidir...ayettir...Kur'an da geçiyor...
Herbir âyetin müteaddid manaları vardır. Hem herbir mana küllîdir. Her asırda efradı bulunur. O zaman süleyman as efradını bulun..o sensin haberin yok..cinlerle ervah-ı habiselerle boğuşuyorsun haberin yok..
Musa sensin...firavun arkanda ..musa as neyin simgesiyse onun zıttı senin firavunundur..musa şeriattır..sünnet-i seniyedir..musa sensin...yani sünnet-i seniyeyi uygulayan kişidir musa...yoksa bir insan olarak kafana takarsan musayı anlamamış olursun...mesela sekisinci sözü anlamayan yusufu anlayamaz...çünkü o kuyu bedendir ..yusuf ruhtur...nerden çıkardın dersen.. Herbir âyetin müteaddid manaları vardır. Hem herbir mana küllîdir. Her asırda efradı bulunur.
Şualar - 268

Peki bu ayetlerin efradı yokmu...kim onlar ?
Nuh as için söylüyor...cebeli cudi risale-i nurdur..işte bu noktadan bakarsan bütün peygamberlerin kıssaları bilkuvve sende var...sanki senin üzerinde cereyan etmiş...

ya abi ben o zaman yoktum...ee barla da diyor ki ..peygamber asm , diğer peygamberlere nispeten, o peygamberler peygamber asm muinleri ve yardımcılarıdı diyor...o gelmeden önce..  

Nasılki Nur-u Muhammedî ve hakikat-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, divan-ı nübüvvetin hem fâtihası hem hâtimesidir. Bütün Enbiya, onun asıl nurundan istifaza ve hakikat-ı dininin neşrinde onun muinleri ve vekilleri hükmünde oldukları ve nur-u Ahmedî (A.S.M.) cebhe-i Âdem'den tâ Zât-ı Mübarekine müteselsilen tezahür edip neşr-i nur ederek intikal ede ede tâ zuhur-u etemle kendinde cilveger olmuştur.
Barla - 324

İnsan canlı bir Kur'an'dır..Kainat ise insan-ı ekber'dir...bak kainata ne diyor...Kur'an-ı Kebir-i Kainat diyor...insan-ı ekber diyor...bu kainata Kur'an'ı ekber diyorsa ..insana da kainat-ı suğra diyor...o zaman Kur'an-ı ekberde cereyen eden hadise bilfiil ...

bilfiil ağaca denilir...

bilkuvve de çekirdeğe denir...

Kainatta cereyan eden bilfiil hakikat , çekirdeğinde de bilkuvve var...kainatta süleyman as cereyan etmişse bende de var...ervah-ı habise ve süleyman..

Eğer sen süleymanı anlamamışsan kendindeki ervah-ı habiseyi anlayamazsın...

tılsımat-ı kur'aniye ile ancak onlarla mücadele edebilirsin..sözler258..

Bunu bilmesen bedeninde tavattun eden hastalıkların ervah-ı habise olduklarını bilemezsin...

mevvad-ı şerrire diyor üstad hz.leri mevvad-ı şerrire...

İnsan canlı bir kur'an'dır...  

Hem madem gözümüzle görüyoruz ve aklımızla anlıyoruz ki; insan şu kâinat ağacının en son ve en cem'iyetli meyvesi ve hakikat-ı Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm cihetiyle çekirdek-i aslîsi
Şualar - 218    bunu farket...

Cennet cehennem korku olmaktan çıktı ..niye ...çünkü senin ecza ve efradın da ondan....  sen kendi gölgenden korkarmısın...

Allah cc cehennemden kork demiyor ki...Kur'an da buyuruyor ki benden korkun diyor...

o da korku değil havf diye geçer...korku aklidir...havf kalbidir...korku değil havf...havf da korkuda vardır ama korku havf değildir...

Çünkü , bir yaşındaki çocuğun diyor..en tatlı hali şevkatli validesinden yediği şamar tokattan sonra tekrar şevkatli validesinin sinesine sığınmakmış...Allah korkusu böyle bir şey....

Ama baba ise vurduğu zaman çocuk kaçar..o korkudur..  

anne nin vurmasında işte o korku değil havf ' dır o...

hakikat-ı dininin neşrinde onun muinleri ve vekilleri hükmünde oldukları ...barla.324

Peygamber asm ın vekili...peygamber asm vekili olunca peygamber asm nuru bende de varsa..onlarda da var tabi...

o zaman süleyman as yaşarken  eylem yaparken bende  vardım orda...

Çünkü ;  mahiyeti insaniye birdir , inkisamı gayrı mümkündür...eğer böyle külli ve umumi bakabilirsen...sen...
Hattâ mü'min olan bir insanın dünyanın kuruluşundan sonuna kadar uzanan manevî bir ömrü vardır. Ve insanın bu manevî ömrü ezelden ebede uzanan bir hayatın nurundan meded ve yardım alır.
Ve keza cihat-ı sitteyi tenvir eden iman sayesinde insanın şu dar zaman ve mekânı geniş ve rahat bir âleme inkılab eder. Ve bu büyük âlem, bir insanın hanesi gibi olur. Ve mazi, müstakbel zamanları, insanın ruhuna, kalbine bir zaman-ı hal hükmünde olur. Aralarında uzaklık kalkıyor.

Şualar - 756

Aralarındaki uzaklık nasıl kalkar ?

İşte onun için bu işin ehilleri , tefekkür de boyutlaşmış..ama boyutlaşması lazım..hal olmuşsa haletini şöyle tanımlar..orasımı burası burasımı orası karıştırıyorum diyor..bazen ...her daim olmaz tabi...

Hissiyat-ı insaniye kalb ve ruh seviyesine çıkınca mazi hal istikbali beraber yaşıyor..kudrete mazhar olunca kadir gecesi oluyor her gecesi...

Artık Allah'ın gören gözü , işiten kulağı , yürüyen ayağı , tutan eli oluyor...kudrete azami derecede mazhar olduğu için ,  o zaman kudrete azami derecede mazhar olduğu için..kudrete azami derecede mazhar olanın her gecesi kadir gecesi olur..
Kadir..kudret yani.

Bizim için kadir gecesi var onların her gecesi kadir gecesidir..çünkü mazi ve müstakbeli beraber görüyor...üstad hz.leri buyuruyor ki  bu kadir gecesine bir daha gelmen için bir sene geçmesi lazım..onlar için öyle bir şey yok...

İsa as mı - musa as daha efdaldır..

Onun için isa as velayette daha ileri gitmiştir...isa as enfüsi tefekkürü çok yukarda çok ileride...cismaniyetten çıkmış kudrete mazhar olmuş...isa as da alem-i emir kuvvetlidir...bunun için melekler gibi oldu..hava ve nur unsuru var

musa as da nübüvette daha çok ileri gitmiştir...şeriatta daha ileri gitmiştir...cismaniyette hakim..toprak unsuru daha galip ..daha galip ve burda cismaniyet..cismaniyet en üstündür..cebrail as bile cismaniyeti yoktur..cinlerin yoktur..şeytanın yoktur..sığırın cismaniyeti vardır ama bu ruhu yoktur...ağacında öyle..malzeme olarak gözüküyorlar...musa as ise alem-i halk kuvvetli olduğu için müşahede ile doymayıp rüyeti istedi...onun için rüyet üstündür müşahededen.. müşahede kişinin kendi seviyesi ile gördüğü ..rüyet ise senin istemen ve kabiliyetin ile değil, Allah cc kendisini sana yakınlığı sana ifadesi...kendisini göstermesi..dolayısı ile toprak unsuru galip.
Said de bütün bütü toprak olmalıdır diyor..toprak daha üstün..bak...

Hizmetin manevi tarafı nuh dur diyor..
Musa ise suyunu üzerinde gidebilirdi..gitmedi suyun üzerinde..dibine indi..halk olcak ..alem-i emir değil..alem-i halk olcak..sünnet-i seniyeye uyacak..adetullaha uyacak...

EVLİYANIN BAZISINDA HARİKA KERAMETLERİN ÇOK, BAZISINDA İSE AZ ZUHUR ETMESİNİN SIRRI

(Keramet ile ilgili bir kıssa.İmamı Rabbani hz anlatıyor) Bir gün Hasan-ı Basrî hazretleri, sahilde gemiye binmek için bekliyordu. Karşıya geçecekti. O sırada yanına, Habîb-i Acemî hazretleri geldi: ‘Burada neden bekliyorsun?’ diye sordu. Hasan-ı Basrî hazretleri,

‘Geminin gelmesini bekliyorum, karşı tarafa geçeceğim’ dedi.

Habîb-i Acemî hazretleri,

‘Gemiye ihtiyacın mı var? Senin yakînin yok mu?’ diye sordu. Hasan-ı Basrî hazretleri de,

‘Peki, sende ilim yok mu?’ dedi.

Daha sonra Habîb-i Acemî hazretleri, geminin gelmesini beklemeden suyun üzerinde yürüyüp gitti. Hasan-ı Basrî hazretleri ise geminin gelmesini bekledi.

Bu olayın yorumu şöyledir:

Hasan-ı Basrî hazretleri sebepler dünyasına yönelmiştir. Bu yüzden kendisine, ona göre muamele yapılmıştır. Habîb-i Acemî hazretleri ise sebepleri silip atmış, yok saymıştır. Karşılığını da ona göre almıştır.

Ancak bu olayda fazilet Hasan-ı Basrî hazretlerindedir. Zira o, (ayne’l-yakîn, ilme’l-yakîn gibi) yakîn ilimlerini birleştirip eşyayı olduğu gibi görmüştür. Elbette kudret, işin aslı olan hikmetin arkasında gizlidir.

Habîb-i Acemî hazretlerine gelince, onun sekr (mânevî sarhoşluk) hali vardı. Bu yüzden gerçek faili, sebep olanı silip atmıyordu. Onun bu bilgisine, sebeplerin müdahale etmesi söz konusu bile değildi. Ama bu görüş, işin özüne uymazdı. Çünkü vakıa, sebeplerle meydana geliyordu.

Bu olayın, halkı ilgilendiren yönüne gelince yorumu şöyledir:

Sebepler dünyasında keramet görülemeyebilir. Çünkü irşad makamında nüzul ne kadar çok olursa, irşad da o kadar büyük olur. İşte bu yüzden mürid ile mürşid arasındaki irtibat önemli görülmüştür. Mânevî âlemlerde yükselmek ne kadar büyük olursa irtibat o kadar yüce, sebepler âlemine iniş de o ölçüde çok olur.

[İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât (216. mektup)]

Yani eşyanın hakikatında muayyenlik yoktur..bir anda her yerde olmak vardır..bir yerde elimizdeki kalemin bulunabilmesi için bulunması çok zordur..Allah lazım..Allah zoru yapmış ..mesela şöyle düşünelim..bu kalemi meydana getiren enerjiyi yaktığınız zaman tutabilirmisiniz bir yerde..işte bunun içinde bulunan duman ve enerjiyi tutamazsınız..o hakikatıdır...ama bir araya getirip kalem yapmak zordur..melek olmak kolaydır..insan olmak zordur...işte yürümek zordur..uçmak kolaydır..fıtratta...

Müşahade ile rüyet arasındaki fark :

Zıll ile asıl arasında ne kadar ayrılık varsa..
Müşahade ile rüyet arasında fark aynıdır..

Müşahade velayetle olur...rüyet ise nübüvetledir...

Peygamber ve peygamber asm uymakla şereflenenlere onlara uydukları için nasip olur..

Velayet ile nübüvet arasındaki farkıda buradan anlamalıdır...

Müşahade zıll'dır..alem-i emre bakar  velayetle olur..

Rüyet ise asıldır..alem-i halk'a bakar nübüvetle olur...
imam-ı Rabbani ( r.a )

Allah resülu buyurmuş ...
Ey ashabım küçük cihattan büyük cihada gidiyoruz..
Yani nefisle mücadele etmek cihad-ı ekber di...değil mi...
Cihad-ı asgardan cihad-ı ekbere gidiyoruz buyuruyor...oysa yetmiş sahabe şehit olmuş ..savaşmışlar..buna cihad-ı asgar diyor cihad-ı ekbere gidiyoruz buyurmuş Resülullah...cihad-ekber ne di ? Nefisle mücade etmek nefisle mücadeleydi..bende böyle biliyordum ama değilmiş..

nefisle mücadele etmek değilmiş..cihad-ı ekber

Cihad-ı ekber çok kimselerin dediği gibi nefse cihad değil, belki cesed ile cihad bildirilmiştir..çünki sahabelerin nefisleri itminane kavuşmuştu..sahabelerin nefisleri mutmainane değil mi ..ee nasıl cihad-ı ekber olacak..nefs-i mutmain olmuş , nefs-i safiye olmuş..
Cihad-ı ekber nasıl olacak..onlarda nefs-i emmare yokki...
Çünki , nefisleri itminane kavuşmuş..rablerinden razı olmuş ..  rableride o mübarek nefislerden razı olmuştu ..demek ki , cihad...bu kuyu varya , yusufun indiği kuyu ...onbir tane kardeşi..onbir tane süfli sıfat demektir..o kuyuya..yani beden beden ... bedeni hazlardan ...beden ise : his - heves - tabiat - asab - damar...bunlar cisimleşmiş nefs-i emmare..bu bedenin cisimleşmiş halini...yani sünnet-i seniyeye uymak...musalaşmak...bütün bütün toprak olmak...yani bedeni hayatı doğru yapmak..

Dört tane tabiat var...
Ateş
Toprak
Su
Buhar

Buhar fıtratlı bir insan suyu alırsa geçim olmaz..

Toprak fıtratlı bir insan ateş fıtratlı evlense gene kavga olur..

Buhar toprağı alacak...

Su ateşi alacakkı söndürsün...

Toprak toprağı alsa olmaz kütrüm olur hiç kimse kıpırdamaz..

Toprak ateş alsa gene olmaz..

Toprak suyu alsa olur..neşvü nema olur..

İsa as musa olmadıkca ahirete çıkmıycak..
Yere inmesi lazım..buhardan aşağıya inip toprak olması lazım..musa olması lazım..şeriatı yoktu isa as..şeriata uyması lazım..şeriata uyucak ki musalaşsın..

Sünnet-i seniyeye uyan musevi meşreb olur..

Enfüsi tefekkür olan isevi meşreb olur..

Ruhsal bir hal yaşayan ibrahimi bir hal olur.

ibrahimi meşreb olması için iki sıfatı olması lazım..şefkat - tefekkür..

İbrahim as dan peygamberimizden başka hiç kimse üstün değil...imam-ı rabbani hz.leri diyor ki onda kabenin hakikatı vardır..

Firavun erkekleri kesip kızları bırakmadımı..onunla cemiyeti ifsad etmedimi ..firavunun kızlarına karşı neyle çıkıcaksın...Şefkatle...

Eskişehir hapisanesinde Lise mektebinin bahçesine bakınca kızların erkeklerle raks ederken niye ağladıda ben bakınca şehvetim artıyor...üstad ağlıyor..şefkat...

Şefkat galib olursa şehvet bastırılır...

Niye anne ne ve hemşirene bakınca şehvet olmuyor...yirmidördüncü lemada diyor...karabet cihetince sima.. şefkat galib geldiğinden şehveti bastırıyor...şehvet yok değil var...şehveti bastıran tek yegane güç şefkattir...

Yorumlar

Yorum Yap
  • 00:48:02
    KENDİSİNDEN 1400 SENE SONRASINI TERBİYE EDİYOR! #mevlidinebevi 228 21.09.2024
  • 00:02:43
    MEVLİD-İ NEBEVÎYE 577 27.09.2023
  • 00:53:29
    HAZRET-İ RİSALETİN ALEM-İ ŞEHADETE TEŞRİFİ! (REGAİB GECESİ ÖZEL) | Hasan Akar 415 27.01.2023
  • 00:59:56
    ŞAHSİYET-İ MUHAMMEDİ (ASM)'A HÜCUM EDEN ZINDIK HERİF ŞEYTANDAN İLERİ GİTMİŞ! 409 16.11.2022
  • 01:05:10
    Peygamberimiz (asm) Nuruyla Bakmak Ve Bakmamanın İnsandaki Neticeleri 881 17.01.2022